22 Aralık 2009 Salı

"eline, beline, diline sahip ol" sözü üzerine...

bu sözün "sahip ol" mu yoksa "hakim ol" şeklinde olduğundan şüpheye düşünce google'da bir arama yaptım...ilginç bir makaleyle karşılaştım...daha çok o zamanın dili üzerine bir makale olduğundan anlaşılması epey zor bir makale aslında ama yine de paylaşayım istedim...

bu adresten ulaşabilirsiniz...

Makale sonuç olarak şunu söylüyor: "Hacı Bektaş Veli'nin asıl söylemek istediği: ‘Yaşadığın yakın çevreye (beline), (obana) içinde yaşadığın ülkene (eline), konuştuğun diline yani anadiline sahip çık’ diyor, dil penceresinden baktığımızda. Türkçe, öylesi bir dildir ki, evrenin bilinmezlerini açıklayacak anlamları içerisinde barındırmaktadır."

Bizim bugünkü anlamıyla kullanmamızın da bence olumsuz bir yanı yok...ancak dil ile ilgilinenler için üzerinde düşünülmesi gereken bir makale...

21 Aralık 2009 Pazartesi

kürt sorunu...

ismet berkan'ın yazısı...

sonunda birileri problemin "kürtlük" ya da "türklük"le alakalı olmadığını anlatabilmiş...

ben kimsenin kimseye "sen türksün" ya da "sen kürtsün" diye problem çıkarttığını sanmıyorum...ama "ben türküm" ya da "ben kürtüm" diyerek kendisine "ayrıcalık" isteyen ve kendisinde bir "üstünlük" gören kesimler var...

türkiyede bu zihniyetin alt edilmesi ve herkesin eşit olduğunun altının çizilmesi gerekli...

ekonumik ve bölgesel farklıklardan kaynaklanan fırsat eşitsizliklerini çözmek ise çok uzun bir zaman alacak, çetrefilli bir yol...çok zor...ama başka çözüm görünmüyor...

yine de bu konuda asıl çabayı göstermesi gerekenin bölge halkı olduğunu düşünüyorum...

yani, sanki çukura düşen birini çıkartmaya benzetirsek; çukurdaki adamın çıkmayı istemesi ve bunun için diğerlerinden daha çok çaba göstermesi gerekli, bence...

19 Aralık 2009 Cumartesi

USB Diskten Windows XP Kurmak (Asus EeePC'ye Yeni Windows Kurmak)

Arkadaslar, yeni bir Asus EeePC aldim. Turkce Windows kurmam gerkiyordu...internette her yeri aradim...boot sectoru yukle, flash'i formatla, sonra windowsu kopyala, hal.dll hatasi vs. derken isi cozduk...yaklasik 3-4 saat surdu...siz benim kadar ugrasmayin diye buraya yaziyorum...

yapmam gereken sadece su programi bulmakmis...eger ihtiyaciniz olursa sizin yerinize windows altinda butun isi kendisi hallediyor...

Programin adi Novicorp WinToFlash
http://wintoflash.com/download/en/
(Last version via FTP: 0.5.0013 beta ftp://wintoflash:6ekKDAXy@downloadserver1.wintoflash.com/distributions/Novicorp%20WinToFlash%200.5.0013%20beta.zip)

verdigim linkten indirebilirsiniz...program tek tikla usb diskinize xp kurulum dosyalarini ve boot dosyalarini yukluyor...bu arada xp kurulum diskiniz olmak zorunda tabii...

hal.dll problemine gelince...su an xp hala kurulum asamasinda...kurulum tamamlandiginda umarim problem olmaz...ama su ana kadar kurulumun calismasina da izin vermiyordu... onu da partition magic programini indirerek cozdum...hardiskiniz ayri bolumlenmisse xp'yi kuramiyorsunuz... ben partition magic'le disklerimi birlestirdim ve sorun kalmadi...

umarim xp sorunsuz kurulur...

not: usb'den boot etmek de beni epey ugrastirdi bu arada...ilk once removable drive'i ilk siraya aldim...ama boot etmedi...meger usb flash diski harddisk olarak goruyormus...

f2 tusuyla biosu actiktan sonra boot sequence kisminda hard drive properties (tam hatirlamiyorum ingilizcesini, buna benzer birseydi) kismini acip harddisk onceligini usb flash diskinize veriyorsunuz...sonra boot siralamasinda 1.siraya flash diski koyuyorsunuz...

bu arada nedense ben sifirdan bilgisayari acinca bir turlu flashi gormediginden de epey ugrastim...restart yapinca biosa girmeden hemen once takinca bios usb@yi gordu...ya da bana oyle denk geldi...bu arada boot sector yuklu usb'ler' normal windowsda calistirinca boot ozelligi gidecegi korkusuyla epey bir mecellestim, o da ayri...

kolay gelsin...

18 Aralık 2009 Cuma

dtp'nin kapatılması ve istifalar...

dtp kapatıldı, herkes "vay demokrasi elden gidiyor...yapılır mı, bu? dağlara mı çıksınlar?" dedi... ben hala en başından beri söylediğim şeyi söylüyorum...dağdan ne zaman inmişlerdi bunlar? bu adamların teröristen ne farkı vardı? teröristin kıçını yalamaktan başka ne yapıyorlardı?

şimdi asıl bomba bugün patladı: imralıdaki "sayın" bebek katili "meclisi terketmeyin, istifa etmeyin" demiş, onun "kadim dostları" da o zaman tamam biz mücadelemize mecliste devam edeceğiz diyor...

ulan sizin ne mücadeleniz var? ne yapıyorsunuz? imralı "koş" diyor koşuyorsunuz, "tut" diyor tutuyorsunuz..."otur, kalk, ölü taklidi yap! kıs kıs kıs!"...

sizin vekilliğiniz bu kadar işte...

bu ülkede herkesin hakkı savunulmalıdır...herkes temsil edilmeli, herkesin ihtiyacı giderilmelidir...ama bu dtp'yle, bu hükümetle, bu zihniyetle açılım falan olmaz...

7 Aralık 2009 Pazartesi

kürt'lerle dans...(çözüm üret(e)meyen zihniyet...)

"Ayna: Tabanımız 'Dağa gidin' diyor"

"DTP Eşbaşkanı Emine Ayna DTP'yi kapatma davası öncesi Radikal'e konuştu: Tabanımız bize istifa edin dağa gidin' diyor. Parti kapatılırsa AKP 'Silah bırakın' deme şansını kaybedecek. Eskiye dönmek 80'lerden, 90'lardan beter olur... Bugün bizim var olma nedenimizdir PKK'nın kurulması..."

haber'in tamamı için buraya tıklayın...

dağa çıkmayı bir çözüm zanneden zihniyetin türkiye'ye, kürtlere ya da kürt sorununa nasıl bir faydası olabilir ki? bence dağa çıkın ve hiç dönmeyin!

terör çözülsün deniyor; dtp'nin önerisi PKK silah bıraksın değil, "ordu silah bıraksın"...

demokratik açılım adı altında akp her türlü ödünü veriyor; dtp'nin yaptığı eksikleri, ihtiyçaları anlatmak değil "isyan çıkartmak ve polise saldırmak"...

terör eylemleri ve teröristlere "karşılama töreni" düzenlemesi nedeniyle kapatma davası açılıyor; dtp yok öyle birşey demiyor da "dağa çıkarım" diyor...

sen, bizzat kendin, terörden başka bir amacın olmadığını, sorun çözmeyi değil sorun çıkartmayı aklına koyduğunu ilan ediyorsun demek ki..."benim terörle bir alakam yok, ben bölge halkının haklarını savunmak istiyorum, onların dertlerine derman olmak istiyorum" demiyorsun "dağa çıkar, orduna, polisine, memuruna silah çekerim" diyorsun...

bu mudur, kürtlerin tercihi? bu mudur, türkiye'nin sorunlarının çözümü? sorunları çözmeye talip değilseniz, sorun yaratmayın bari...defolun gidin, herkes huzur bulsun!

yapılması gereken PKK'nın silah bırakması, güneydoğu'da eğitim ve iş imkanlarının yaratılmasıdır...yoksa kürt'ün türk'le, türk'ün kürt'le sorunu yok bu ülkede...ama PKK ve onun yardakçısı DTP'nin sorunu var...

bunlar, sadece ve sadece kan akıtarak kendilerine pay çıkartmaya çalışıyor...barzani gibi kendilerine aylık 1milyon dolarlık maaş bağlatmak istiyor...

bu kadar akan kan yetmedi, hala ne dağından bahsediyorsunuz...işte size imkan, yandaş bir hükümet de var...niye çözmüyorsunuz kürt sorunu?

işte "nemalanmak" budur, sayın başbakan! kimlerle "dans" ettiğini hala anlayamıyor musun?

4 Aralık 2009 Cuma

adalet anlayışı...



ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz...

30bin kişinin katili "imralı bülbülü" seyfü sefa içinde hem terör örgütü hem de partisini hapishaneden yönetebilirken, adamlar amerika'da sadece 1 kişiyi öldüren saldırgana 45 yıl hücre cezası verebiliyor...sonra adaletin anası ağlıyor...birileri de "analar ağlamasın" diyor...

3 Aralık 2009 Perşembe

ergenekon forever...

eğer ergenekon, bahsedildiği gibi darbe girişimcilerinin planlarının ortaya çıkartılması üzerine açılmış bir dava olsa ve darbe yapmaya kalkanları cezalandırmaya yönelik bir girişim olsaydı belki inandırıcı olabilirdi...ama üzerinden yıllar geçmiş, belki "girişim" bile olamadan başlayamamış sadece muhtıra aşamasında kalmış bir organizasyonun içerisine hükümet aleyhinde konuşan-konuşmayan, olan-olmayan, yaşlı, genç, kadın, erkek, hasta, usta, asker, doktor, gazeteci, politikacı demeden önüne geleni katarak sonuçsuz bir sorgulama ve gözaltı süreci başlatılınca, eğer varsa haklı oldukları noktalar, o haklılıklarını da yitirerek büyük bir kesimi rencide etmiş ve gönülden yaralamışlardır...o yüzden ergenekon yasal sorgulama olmaktan çıkıp yasal bir darbe halini almıştır... üstelik "darbe" bahane edilerek ordudan, yargıdan, üniversitelerden, medyadan üst yönetimlerini tasviye etmeleri istenmektedir...hükümetin karşısındaki profesörler darbeci, gazete-televizyonlar darbeci, yargı mensupları darbeci, polis darbeci...tüm bu kademelere yapılan dinlemeler, pekçoğu kanıtsız itham ve suçlamalar "darbe" değil de nedir? hele sonsözü sayın "ergenekon savcısı"nın akıllara ziyan...köşe yazarları yazmasa ülke huzura erermiş...beyefendi, size kalsa, bu ülkede kendi bakanlarınız ve hatta cumhurbaşkanı da dahil, sizden başka hiçkimsenin konuşmaması lazım...bana sorarsanız da politikacılar "nutuk atmak" yerine, ağzına geleni söylemek yerine, düşünüp, çözüm üretip, icraat yapsalar bu ülke huzura kavuşacak...ama, ner'deee...

27 Kasım 2009 Cuma

yine imam-hatip katsayı meseleleri üzerine...

bu dertten muzdarip biri olarak ve imam-hatip tartışmaları dolayısıyla konu üzerinde epey kafa patlatmış! biri olarak birkaç kelime etmek istiyorum...

ismet berkan'ın verdiği güzel bir örnek var...imam-hatip okuyan bir öğrenci doğal olarak tıp okuyabilir, psikiyatrist olmak isteyebilir ya da torna-tesviye okuyan biri biyoloji okumak isteyebilir...

ben buna katılamıyorum...eğer bir daha hayatın boyunca kullanmayacaksan neden 4 sene torna-tesviye öğrenesin-kullanasın...neden sana tanesi 25-30 bin dolar olan torna makinesi teslim edilip orada sana özel ders verilsin...ya da arapça öğrenip Kuran okumayı öğrenesin...üstelik haftada 30 saat özel hocalarla sana arapça ders verilsin sonra her sene bunların ezberleri, tekrarları ve dinle ilgili bir sürü ayrıntı...bunları doktor olduğun zaman kullanmayacaksan neden milli serveti buraya harcamak zorundayız...doktor olmak istiyorsan doktor ol, imam olmak istiyorsan imam ol. ama doktor imam ya da imam doktor ne kadar olabilirsin...

bu bir koltuğa iki karpuz sığdırmaya benziyor...bu sanki bir hakmış gibi gösteriliyor...ama insanların bu imkanları israf etme hakkı yok...senin yerine torna tesfiye'yi kazanamayan çocuk şimdi düz işçi olacak...sırf sen sonradan biyoloji okumak istediğin için de tornacı bulamıyor A firması...haksız mıyım?...

işin özüne dönelim... bir kere türkiye'de imam-hatipler imam-hatip yetiştirmiyor...çünkü ihtiyacın kat ve kat fazlası okuyor okullarda...bu bir gerçek...peki neden bu kadar çok çocuk olamayacakları bir mesleğin eğitimini almak ihtiyacı duyuyor...çünkü din bilgisini ancak buralarda edineceklerini sanıyorlar...resmi olarak da bu doğru...peki din eğitimi başka şekilde verilemez mi? bence işin çözüm noktalarından biri buradadır...çocuklar din öğrenmek için imam olmak zorunda bırakılmamalıdır...meslek edinmek ayrı birşey...ama mesleği yapmayacaksan imam veya hatip olmak neden gereksin? dindar ol, müslüman ol, tamam...

gelelim diğer meslek lisesi kısımlarına...sormak lazım ismet berkan demiş ya çocuk 13 yaşında bir meslek seçti daha sonra değiştiremeyecek mi diye, onun gibi birşey...biz 17-18 yaşımızda tıp-mühendislik-sınıf öğretmenliği vs seçtiğimiz zaman, üstelik sadece bir sınavla, yeterince doğru karar verebiliyor muyuz? hele üniversite bitip hayatın gerçekleriyle karşılaşınca bizi 17-18 yaşımıza kim döndürecek?...

şunu anlatmaya çalışıyorum...adaletsizlik eğitim sistemimizde, adaletsizlik üniversite giriş sistemimizde, adaletsizlik öğrenciyi hayata-mesleğe yetiştirme sistemimizde...

keşke ben de o torna-tesviye okuyan çocuklar gibi 13-14 yaşında makine başına geçip bu işi yapıp yapmak istemediğimi öğrenebilseydim...yine de akıl başa hep iş işten geçince geliyor...bu örneklerde olduğu gibi...herkes katsayı problemini biliyor, ama okul bitinceye kadar kimse birşey yapmıyor...sonra sınava girince bize katsayı haksızlığı yapılıyor deniyor...

bakın...yapılması gereken bütün okulların meslek lisesi olmasıdır...herkes olmak istediği işi 13-14 yaşında tecrübe edecek, temellerini öğrenecek, irdeleyecek...17-18 yaşına geldiğinde mesleğiyle ilgili kafasında net bir fikir olacak...24-25 yaşında askerliğini yaptıktan sonra, bir iş bulup işe girebilirse, "ya bu işin pratiği ne biçim bişeymiş kardeşim" demeyecek...

düz lise diye birşey olamaz! ne demek düz lise... bu ülkeye daha nice bilgisayarcılar, muhasebeciler, overlokçular, berberler, resepsiyonistler, sekreterler, tamirciler, laborantlar, kalite kontrolcüler gerekli...herkes 4 sene üniversite okuyup, 2 sene ihtisas yapıp, 4 sene doktora yapıp sonra intel'in ar-ge laboratuarlarında şef olmak zorunda değil...

neden üniversite okumak gerekir? devlet memuru olup 9-17 evrak işi yapıp ayda bir maaş almak için mi? bir fark yaratacaksanız üniversite okumanız gerekir...ve o farkı yaratabilmek için sadece üniversite sınavında aynı katsayıya sahip olmak yetmez...ana okulundan itibaren, hatta annenizin kucağından başlayarak, tüm eğitiminiz sizi ileriye gitmeye programladığında bu farkı yaratabilirsiniz...

failünleri ezberleyerek edebiyat öğretilen bir eğitim sistemiyle, savaşların yapıldığı yılları ezberleterek tarih öğreten bir eğitim sistemiyle, soru çözmek yerine logaritma tablosu ezberleterek matematik öğreten bir eğitim sistemiyle, düşünmeyi değil ezberlemeyi tek öğrenme yolu kabul eden bir eğitim sistemiyle fark yaratamazsınız...sonra "benim katsayım düşük ondan kazanamadım" diye hayıflanır birileri...fark yaratacaksan zaten katsayıya ihtiyaç duymazsın...

son olarak özetleyeyim...bırakın katsayıyla uğraşıp tribünlere oynamayı, 3-5 seneliğine başkalarına haksızlık yapmayı...gelin en başından eğitim sistemimizdeki problemi, kendi elimizle kararttığımız geleceğimizi çözelim...eğitimli eğitimci, öğretmeyi bilen öğretmen ve öğrenmeyi öğrenen öğrenciler yetiştirelim...

bence eğitimin bir tek amacı olmalı öğrenciye öğrenmeyi öğretmek(artık bilgi o kadar arttı ki gereken herşeyi öğretmek zaten mümkün değil)...öğrenmeyi öğrendikten sonra zaten o kendisine gerekeni ve sizin verdiğinizi bulur-alır...ama öğrenmeyi bilmiyorsa kafasına vura vura belletirsiniz herşeyi...iki gün sonra da hepsi unutulur, gider...

13 Kasım 2009 Cuma

rabbena hep bana...başbakanın açılım konuşması üzerine...

bunlar herseyi kendilerine yontuyor...bir haberde kamer genc "basiretsiz" dedi diye meclis baskani "3 gun uzaklastirma veririm" dedi diyor...obur tarafta edepsiz diyen basbakan alkislaniyor...

hele "terorden nemalaniyorlar" demesi super!...bir yanda teroristlerin kendisi; "gariban, masum gencler" kandirilip daga cikmis (!) obur tarafta chp-mhp bunlardan "nemalaniyor" (!)...chp'yle mhp bunları dağa çıkartıp uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlardı!!

kafasi calismayan milyonlarda agzi acik bu adami dinleyip "cok guzel konusuyor" diyor...bu adam resmen yalan soyluyor, laf ebeligi yapiyor!!!

ne demek, "siz yokken biz daha rahat konusuruz"?...sonra da "zaten konusmaya, farkli dusunceye tahammul edemiyorlar" diyor...farkli dusunmek, tartismak demek senin hakaretlerini, iftiralarini dinlemek mi demek?...sana gore, senin acilimina gore teroristim demek serbest, teroristler cezalandirilsin demek edepsizlik ya da terorden nemalanmak...!!! sen kımden ne aldın onu soyle asıl...teröristi besleyenler neden seni tutuyor artık? sen neden teröristleri affederken askeri orduyu hapse atmaya uğraşıyorsun? gerçek amacın ne? kim için çalışıyorsun? kimden talimat alıyorsun? ne oldu da imralı'nın bir dediğini iki etmeyenler senin peşinden koşar oldu? sen niye silah tutan, senin orduna,polisine silah sıkan elleri sıkmaya bu kadar meraklı oldun?

acip acabildiginiz sadece teroriste fener alayi duzenlemek oldu...hala ne yuzle konusuyorsunuz...!!!

12 Kasım 2009 Perşembe

Zeitgeist - 2007 (UYUMLU ALTYAZI)



HER NE KADAR DİNİ KONULARDA ANLATTIKLARINA TAM OLARAK KATILMASAM DA POLİTİK, EKONOMİK VE SOSYOLOJİK KONULARDA PEK ÇOK ŞEY AKLA YATKIN...

HERKESİN SEYREDİP ÜZERİNDE DÜŞÜNMESİ GEREKEN ÇOK ÖNEMLİ BİR BELGESEL...

http://rapidshare.com/files/305832058/Zeitgeist_2007.part4.rar
http://rapidshare.com/files/305829991/Zeitgeist_2007.part3.rar
http://rapidshare.com/files/305713058/Zeitgeist_2007.part2.rar
http://rapidshare.com/files/305673489/Zeitgeist_2007.part1.rar

savaş ve barış? (nefes filminin düşündürdükleri)

televizyonda da bahsediyorlardı, geçenlerde ...neden birileri bunu savaş olarak tanımlamakta ısrar ediyorki? düşünüyorum...savaş, topyekün olan bir şey değil mi? filmde bahsedilen muktemelen "çatışma"...ama türkiyenin başına gelen "terör" yani "bir grubun kendi çıkarları için şiddeti-vahşet-dehşeti bir araç olarak kullanması"...savaş olması için en azından 2 düzenli ordu ve/veya 2 devlet gerekli bence...tanımlarda hata yapmak sonradan yanlış yönlendirebilir insanları...mesela açılım için "barış yapalım" demek gibi...kiminle barış yapacağız...imralıdaki "bebek katili"yle mi? yoksa "karşılama komitesiyle" mi? biz savaşmıyorduk ki neyin barışı?...bence doğru tanım "barıştırmak" olmalı..."kanlı- bıçaklı" kavga etmiş, iki küs "kardeş"i barıştırmak...ama kusura bakmayın ben bu yaklaşımı "açılım" yapan tarafta göremiyorum...ve kusura bakmayın ben açılımı içime sindiremiyorum... "terörist"in şölenlerle karşılanması, "terörist" olduğunu söylediği halde "cezasız" salıverilmesini hazmedemiyorum...ben "kardeş"inin kendisine ihanet ettiğini düşünen ağabey gibi hissediyorum...bir özür, bir alttan alma, bir alçak gönüllülük olması gerekli...ama davul zurna, bayram havası...sanki onları dağa gönderip ellerine silah veren bizmişiz gibi...sanki yıllarca dertlerinin çözümü için haykırmışlar da biz üstlerine kimyasal silahlar atmışız gibi...şimdi zafer nidalarıyla dönmeyi haketmişler gibi...barışsa barışalım...analar ağlamasın...ama zeytinyağı gibe üste çıkmayın...ve yapılanın terör olduğunu, suçluların cezalandırılması gerektiğini de unutmayın...

8 Kasım 2009 Pazar

tanrı, ateistlik ve zeitgeist...

http://www.hurriyet.com.tr/pazar/12887659.asp?gid=229

yukarıdaki linkte bir haber var; batıdaki tanrı ve ateistlik tartışmaları üzerine...tesadüf müdür, bilmem, dün de şu zeitgeist'i seyrettim...çok önemli bir yapım bence...fırsat bulursam rapid'e koyup buradan paylaşacağım zaten...benim de bu konuda söylemek istediklerim vardı...hepsi üst üste denk geldi anlayacağınız...

tanrının varlığını tartışmayı düşünmüyorum...ki bunu saçma buluyorum...bu tartışılamaz bence...zaten inanan bir insan için bu o kadar temel bir kavram ki tartışmayı bile düşünemiyorsunuz...ama kabul edebiliyorum; bazıları tanrıya inanmak istemiyor ve bunun için kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyorlar... bir sürü uyduruk sebep ortaya koyuyorlar... bunu ben şu, suçlu-suçsuz ispatı olayına benzetiyorum biraz...yani bir insana "hadi bakalım, suçsuz olduğunu ispat et" demek ne kadar doğrudur? ama siz suçlu olduğunu iddia ediyorsanız, bunu ispat edecek delilleri göstermek zorundasınız...onun gibi "tanrı varsa, ispat edin" demek zaten en başından mantıksızlıktır...eğer "tanrı yok" diyorsanız bunu ispat edecek delilleri sizin ortaya koymanız gerekir...

tartışmayla ilgili herhangi bir metni görmedim...o yüzden bu konuda birşey yazmam zaten mümkün değil...zeitgeist ise tamamen hristiyanlığın paganizmin bir uzantısı olduğunu ispatlamaya yönelik bir yapım...ben zaten islami yaklaşımı olan biri olarak hristiyanlığın yanlış olduğunu kabul etmiş durumdayım...ama bazı yerleri beni de zorladı...sonuçta hz.isa Kuran'da adı geçen ve peygamber olarak her müslümanın inanması gereken biri...ancak Kuran'daki İsa ile hristiyanlığın İsa'sı ne kadar örtüşür bunu irdelemek gerekli...ve ondan sonra ancak, zeitgeist'in İsa yaklaşımından rahatsız olmak gerekir...yine de üzerinde düşünülmesi gereken konular, derin okumalar yapılacak yerler var...

yine de tanrı inancı ile ilgili söylemek istediğim bir çift söz var...ben tanrı inancını başakalarının bana gösterdiği ya da anlattıklarıyla ulaşmadım...belki başkaları da böyle bulmuşlardır ama ben tanrıyı kendi mantığımla ulaştığım için bana daha gerçek geliyor...ve belki sizlerde başkalarının sözüyle tanrıyı anlamaya çalıştığınız için ondan uzaklaşıyorsunuz...

tanrıyı herkes kendi içinde aramalı...uzakta, gökyüzünde, cennette falan değil...birkaç propaganda programı seyrettim ve neredeyse orada anlatılanlar beni dinden imandan çıkartıyordu...klişe sözlerle "bakın arılar bal yapıyor demek ki tanrı vardır...ay dünyanın, dünya güneşin etrafında dönüyor, demek ki tanrı vardır...2 kere 2 dört eder demek ki tanrı vardır..." deyip tanrıyı ispatladıklarını sanıyorlardı...bilimin kanıtladığı hiçbirşeyi tanrının delili olarak sunamazsınız bence...bu doğrudan ateizmi savunanların eline koz vermek olur...

benim inancımın nereden geldiğini, bu konuyu nasıl tamamen kapattığımı anlatayım isterseniz size...

sanıyorum lise yıllarıydı...big bang falan anlatılıyor, belki de bir belgeselde falan seyretmişimdir... hep ilgimi çekmişti bu big bang...sonra evrim tartışmaları, maymun-insan vs... ve kendi kendime düşünmeye başladım..."insan maymundan gelmiş, maymun başka bir canlıdan, bir zamanlar suda yaşıyormuş, karaya çıkmış evrim geçirmiş..."diye düşünüyorum...en son başlangıcı ise bir hücre...Kuran'da da böyle yazmıyor mu? "sizleri bir kan pıhtısından yarattım" diye... "doğru, herhalde bahsedilen kan pıhtısı bu tek hücreli canlı" dedim...peki o tek hücre nereden geldi? evet, dünya bir gaz bulutuydu, güneşten kopmuştu, sonra soğudu...belki sonra bir yıldırım çaktı, atmosfer, iklim vs.çok uygun olunca, belki biraz da ilahi bir dokunuşla bu maddeler canlı bir tek hücreye dönüştü...sonra oradan çok hücreliler, organizmalar falan...bu da tamam...peki güneş nereden geldi? o da belli, big bang...evrendeki herşey enerjiden oluşur ve evren genişlemektedir...yani entropi tanımı, minimum enerji maksimum düzensizlik...tamam, bu da big bang'i doğruluyor...bir patlamayla herşey etrafa saçıldı...sonra bu enerji maddeleri oluşturdu, atomlara elektronlara dönüştü, yıldızlar ve güneş oluştu, ondan gezegenler koptu falan...ve herşey minimum enerji maksimum düzensizlik kuralına göre bu evrende varolmaya devam ediyor...güneş tüm enerjisini kaybedinceye kadar var ve sonra yok olacak...peki oradan da geriye dönelim; güneş, gezegenler, galaksiler, evrenin genişlemesi bunları da entropi-termodinamik yasalarıyla anladık...cpeki big bang'den önce ne vardı?

işte benim tıkandığım, daha fazlasını açıklayamadığım nokta budur...ve iman-inanç kısmı da buradan sonra başlar...big bang olmadan önce ne vardı peki? yani entropinin tam tersiyken? maksimum enerji - minumum düzensizlik...yani şu an evreni oluşturan tüm madde ve enerji bir tek noktada iken? noktanın matematikteki tanımını hatırlarsınız, üzerinden sadece tek bir doğru geçen yerdir...bütün evren o bir tek noktada iken minimum düzensizlik ve maksimum enerji olur...ve tüm bu enerjiyi bir tek noktada tutabilen gücü siz ne olarak tanımlarsınız? ve bir başka soru daha: bu bütün evrenin enerjisini içinde tutabilen tek bir noktanın sahibi ya da bulunduğu yer kimdir, nerededir?

ben bundan sonrasını kendi kendime arama ihtiyacı hissetmedim...evet, eğer bir güç tüm evrenin enerjisini en küçük nokta içerisinde tutabiliyorsa, bence o evrenin her bir atomunun hareketini bilebilir ve hükmedebilir...

ben bu yüzden tanrıya inancımdan şüphe etmiyorum...ve tanrı yoktur diyenlerin bütün bunu nasıl açıklayabileceklerini de merak ediyorum...

şunu belirtmeden de geçemeyeceğim...bir toplum için tanrı inancı en büyük gereklilik...yani, düşünsenize; eğer yaptığınız hiçbir hareket sonradan sorgulanmayacaksa, hiç bir ceza ya da ödül yoksa nasıl bir ahlak anlayışınız olabilir ki? sizi engelleyen ne olabilir?...eğer kimse görmüyorsa adam öldürebilirsiniz, çalabilirsiniz, yakıp yıkabilirsiniz...bugün pekçok insanı bunlardan alıkoyan tanrı inancı ve hesap verme korkusudur...evet, ateistlerin pek çoğu başka insanlara hesap vermekten korktukları için bunları yapmıyorlar...ama eğer herkes ateist olur ve hiç bir hesap verme ihtiyacı kalmazsa? adam öldürmek serbest, pedofili serbest, hırsızlık serbest...yani en azından kimse görmediği sürece...görenler için de bunun herhangi bir suç oluşturmaması olası ayrıca...eğer tanrı kavramı yoksa neden adil bir yargı olsun ki...o da "yav adamın canı çekmiş ne olur bir iki çocukla seks yaptıysa" diyebilir...

ateizmi bu yüzden korkutucu buluyorum...tanrı inancı olmasa bile insanlar bir şeye inanmak zorundadır...hesap verme gününe inanmak zorundadır... yoksa onları dizginleyen tüm ahlaki değerleri kaybedip hayvana dönüşebilirler...insanı hayvandan ayıran, aklın varlığını ispat eden en önemli kavram ahlaktır bence...ahlak tamamen sanaldır...var olmayan birşeydir...ve nesilden nesile öğretilerek sahip olunan birşeydir...ve insanlığın toplum yapısının en temel taşıdır...ahlak sahibi insanlar bunu öğrenirken belki annelerinden ya da çevrelerindeki insanlardan etkilenerek buna sahip olurlar ama yine de bunun özünde de tanrı inancı ve hesap verme korkusu, her an biri tarafından gözlendiği gerçeği vardır...o yüzden insanlar kimse görmezken çalmaz, öldürmez, zarar vermezler...sonunda cennete gitmek olduğundan iyilik yapar, yardım ederler...yoksa kimse yılın en hayırsever iş adamı seçilmek için yardım okul-cami-hastane yaptırmaz...

eğer bunları sağlayan tanrı ya da inanç kavramını ortadan kaldırırsanız bence insanlığı oluşturan toplum yapısının temeline de dinamiti yerleştirmiş olursunuz...ben bu ateist yaklaşımları-kitapları-ateşli savunmaları insanlığın ağzına verilmiş siyanür hapları olarak görüyorum...eğer bir anlık gafletle ısırılır ve organizma içerisinde yeterince yayılması sağlanırsa kurtuluşu yoktur...

3 Kasım 2009 Salı

rojin - serdar turgut meselesi...

serdar turgut'a yönelik eleştirilerin tamamı ırkçı bir yaklaşımdır...üstelik onu ırkçılıkla suçalamaktadır çoğu...oysa ki kendi söylediği gibi rojin yerine hülya avşar yazmış olsaydı aynı tepkiler alınır mıydı? serdar turgut daha önce böyle yazılar hiç mi yazmadı...hayır...yapılan kürt ırkçılığıdır...ve orada bir insan rencide edildiğinden değil bir kürt kadının isminin bu şekilde kullanılmasından bu tepkiler verilmektedir...pardon...rojinin bu kadar seveni, takipçisi, destekçisi varken neden aynı yazıda "haksızlığa" uğrayan "rencide" edilen diğer insanlar için aynı sözler söylenmiyor...aynı yazıda "3 genel yayın yönetmenini öldürürdüm (eğer terörist olsaydım)" diyor adam...neden bundan hiç kimse bahsetmiyor... çünkü serdar turguta laf edenlerin hiçbiri söylenmek isteneni anlamıyor...çünkü hiç kimse bunun neden terör olduğunu anlamak istemiyor...çünkü sizler hala terörü kürtlerin sesi, kürtlerin hakkı olarak görüyorsunuz...bu serdar turgutun gözünüzde canlandırdığı ve rojinle adlandırdığı "yazılı teröre" bile katlanamazken binlerce insanın ölümüne sebep olan terörü hala hak olarak görüyorsunuz...terör kendisine insan diyen hiç kimsenin hakkı olamaz...ve terör hiçbir hakkı savunamaz...sadece kişisel tatmin verebilir...öç almak gibi...

28 Ekim 2009 Çarşamba

tayyib'in incileri...



eğer gerçekse, ki gerçek gibi duruyor...çok vahim...ancak istifa ile temizlenebilir...felaket ötesi birşey...diyecek söz bulamıyorum...türkiyenin kimlerin elinde olduğunun göstergesidir işte bu...Allah sonumuzu hayır etsin...

22 Ekim 2009 Perşembe

34 PKK'lının dağdan inmesi Kürt sorununun çözülmesi yolunda olumlu bir adım mıdır?

Radikalde yapılan bir forum...hemen o anda aklıma gelenleri orada da yazdım...

Kürt sorunu dağdaki terörle eşletirmek bir kere Kürt kökenli vatandaşlarımıza hakarettir. Kürt sorunu ayrı Terör sorunu ayrıdır. Terörü çözmek Kürt sorununu çözmek değildir. Terörü çözmek ancak Kürt sorununu çözmeye başlamak demektir. Aslında Kürtlerin terörü bırakması artık sorunlarının çözülmesini istedikleri anlamına gelir. Kürtlerin sorunu bölgedeki eğitim, sağlık, iş, yatırım, geri kalmışlık sorunudur. Terör yıllarca Kürtleri oyalamak ve Türkiye'nin kalkınmasını engellemek için kullanılmış bir araçtır. 34 PKK'lının dağdan inmesi "Terör"ün çözümü için iyi bir adım olabilirdi ama milletvekilleri, savcılar ve terör örgütü yandaşları tarafından şölenle karşılanmaları devletin teröriste "kıyak" çektiğinin belgesi olmuştur. Teröriste kıyak çekilerek sorun çözülmez. Terörist hapse girer, cezasını çeker, sonra çıkar giderse kimse bundan gocunmaz. Ama "elinin kanıyla", "Aponun lafıyla" serbest bırakılırsa asıl o zaman anaların gözü yaşlı, halkın vicdanı yaralı kalır. Bence temelde hata var. Sorunlarının çözülmesini isteyen Kürtler terörü bitirmeliydi. Silahı bırakın diye orduya çağrı yapıyorlardı bir ara...Dünyada hangi ordu silah bırakır? Terörist silahını bırakır, teslim olur, halk onu affederse amenna...Ama istenen aasker silah bıraksın, PKK elini kolunu sallaya sallaya gezsin...

Hata burada...İş böyle çözülmez...Hep dışardan birilerinin bastırmasıyla bu işler yapıldığından da bir ayağı eğri oluyor...Bir yamukluk mutlaka çıkıyor...Türkiyenin milletvekillleri teröristleri karşılıyor...Bunlar kimin vekili vatandaşın mı, teröristin mi? Terörist zaten mecliste temsil ediliyorsa dağda ne işi var...

En başından beri bunu söylüyorum...PKK Aponun aklıyla idare edilebilecek bir organizasyon değildir...Amaç Kürtlerin derdini anlatabilmek değildir...İçerisinde istihbarat örgütleri, derin devletler, silah tüccarları, uyuşturucu kartelleri vs.pek çok oluşum bulunmaktadır...Türkiyenin bir ayağının sürekli çukurda tutulması birilerinin işine gelmektedir. Bu yüzden terör sürekli beslenmiş ve orada kanayan bir yara olarak hep var olmuştur.

Artık yeni planlar yeni düzenlemeler yapıldığından kanayan yaranın kapatılması yerine yeni kol - bacak ya da ceket yapılaması gerekmektedir...Oynanan bütün bu "tiyatro" da bu yüzdendir... ama kimseye faydası olacak mı?

10 Ekim 2009 Cumartesi

ne mutlu türküm diyene...

bir kaç gündür ne mutlu türküm diyene mahyalarının kaldırılması tartışmalarına rastlıyorum televizyonda...benim de önceden üzerinde düşündüğüm bir konudur...neymiş efendim, ayrımcılık yaratırmış...ilkokul öğrencilerinin andından da çıkartmak istiyorlardı, zaten...bir dakika arkadaşlar bu işte bir yanlışlık var...

1. benim türklüğümle mutlu olmam kimde, nasıl bir huzursuzluk yaratabilir? ve neden benim bunu söyleme özgürlüğüm yok?

2. tamam, herkesin bunu söyleme mecburiyeti olmamalı...ancak 6-12 yaşı arasındaki çocukların bunu ezbere söylemesinin onların sosyal yaşantısında ya da henüz yeni yeni gelişen psikolojilerinde derin yaralar açacağına inanmıyorum...

bu konuyla ilgili bir kaç sorum var:
a. 6-12 yaşında çocuklar türk-kürt-alman-yahudi-laz arasındaki farkı anlayabilecek kadar gelişmiş midir? (ben çok iyi hatırlıyorum, almanyayla alanyayı birbirine karıştırır; macır, manav ya da arnavut ne demek ya da bu insanlar arasında nasıl bir fark olabilir, anlayamazdım. çünkü biri annem, biri yengem biri de alt kat komşumuzdu)
b. eğer çocuklar bundan gerçekten olumsuz etkilenecekse neden biz orada bahsi geçen "türk"ün gerçek anlamını çocuklarımıza doğru belletmek yerine onlara "hayır, kürdüm diyenler daha mutludur" ya da "yahudiyim diyenler bizden değildir" falan diye öğretmek istiyoruz?

işin başına dönelim bence...bu söz ne için söylenmiştir?

ben çok fazla tarih okumuş ya da konuya hakim biri değilim...ama bu sözün ne için söylendiğini sanırım doğru anlıyorum...yıllardır süren savaşlardan çıkmış, son yirmi yılda belki de nüfusunun yarısını savaşlarda kaybetmiş, ayağında bırakın ayakkabıyı bir doğru düzgün çorabı bile olmayan, elinde avucunda hiçbir şeyi kalmamış bir topluluk...yıllarca bir arada yaşamış, aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan ama aslında birbirinden pekçok noktada farklı da olan bir topluluk...(osmanlı kurulmadan önceki beyliklerin haritası geliyor aklıma...her şehir ayrı bir beylikti sanırım ve aslına bakarsanız her şehir birbirinden farklı kültürdedir türkiye'de...ama bir o kadar da, en az farklı olduğu kadar da benzerdir...)

yüzyıllarca hor görülmüş, ezilmiş, sömürülmüş, bastırılmış ve sadece savaşlarda ölmek için yaşamış bu insanlar artık kendi iradeleriyle yaşamak mecburiyetindeydi, bu söz söylendiğinde...ve onların bunu başarabileceklerine inandırılmaları, bu yolda ilerlemeleri sağlanmalıydı...birleştirilmeliydi hepsi, tek yürek olmalıydılar...işte bu yüzden "ne mutlu türküm diyene" dediler (hadi anonim kabul edelim)..."sen yaparsın, sen asilsin, sen güçlüsün, sen zekisin, sen büyüksün" demekti (koçum benim, gibi)... ve "türkülüğünle övünmeli, kendinle gurur duymalısın" demekti... oysa, yüzyıllarca dünyanın tek süper gücü olan, islamın bayrağını taşıyan, 3 kıtada 5 denizde fırtınalar estiren, herkesin adını duyunca köşe bucak kaçtığı bir millet, sadece 12 lisesi ve bir avuç buğdayı kalmış, her savaştan yenilgiyle ayrılmış bir millet durumuna düşmüştü...sadece türküyle değil, her bir ferdiyle...işte bu insanları bir araya getirdi ve onlara birşeyleri başarabileceklerine inandırdı, bu söz..."Türk (sen yedi düveli dize getirdin, şimdi de biraz) öğün, (bolca) çalış, (sonra) güven..."

şimdi neden bu sözden insanlar rahatsız oluyorlar, söyleyeyim...tıpkı 80'lerde-90'larda ortaya çıkan "hakimiyet Allah'ındır" sözü gibi aslında...bu da temel değerlere, türkiye cumhuriyeti temellerine yönelik bir saldırıdır...

neden "hakimiyet Allah'ındır" deniyor?...bu söz "hakimiyet milletindir" sözünün karşılığıdır...ve bunun, cumhuriyete isyan dışında, slogan olarak hiç bir anlamı yoktur...eğer Allah'a inanıyorsan zaten onun hakimiyetini kabul ediyorsun demektir; tartışmaya gerek yok... eğer Allah'a inanmıyorsan, bir sloganla imana gelecek değilsin...ee, o zaman? bu laf niye söyleniyor? bu laf "hakimiyet milletin elinden alınmalı ve Allah'a verilmelidir; ama siz sıradan insanların Allah'ı anlayabilecek zeka ve bilginiz yok! onun yerine biz size Allah'ın hakimiyetini izah ederiz..." demektir. siz bu zihniyetin Allah için bir şey yapabileceğine inanıyor musunuz? bunlar, daha en başında, kendi çıkarları için milleti satıyorlar ve hakimiyeti Allah adına ele geçirince Allah'ı da satacaklar...

"ne mutlu türküm diyene demek bölücülüktür, toplumun farklı katmanlarını rencide eder" demek, işte, sırf bu yüzden bölücülüktür..."türk" saf bir ırk değildir..."türk" bir ırk bile değildir (artık, bana sorarsanız)...evet ben kendimi türk ırkından kabul ediyorum ama, işte, gen haritalarına bakın, 8 farklı ırk özelliklerini taşıyoruz zaten...o zaman türk nedir, oraya geliyoruz...en kolay tanımı türkiyelidir...türkiye vatandaşına "türk" denir...amerikalılar neden ben çinliyim, ben ingilizim, ben italyanım demiyor? ben amerikalıyım diyorlar...ben de türküm ve "türk"lüğümle mutluyum... eğer sen "türk"lüğünle mutlu değilsen o zaman bölücülük yapıyorsun demektir...ben türk değilim ve "türk(türkiyeli)" olmak istemiyorum demek bölücülüktür...bu apaçık ortada...

mesele bir iki kelime ya da bir söz değil...mesele açılım meselesi...mesele, başkalarına verilen sözler ve karşılığında alınanlar...benim gördüğüm türkiyedeki kürt topluluğuna bir takım haklar verilmek karşılığında birşeyler alınmış...ve şimdi bu oyunlar sahneleniyor...açılım falan hikaye...

görünen o ki, türkiyedeki kürtlere öncelikle özerklik verilecek daha sonra eğer şartlar uygun olursa ıraktakilerle birleşip kendi devletlerini kuracaklar...amaç budur...bunun karşılığında iktidara 250 milyar dolarlık kredi verilmiş...geçen bir yerde okumuştum...2002 yılına kadar alınan toplam borç 250 milyar dolar, 2002-2009 arasında alınan toplam borç da 250 milyar dolar...yani apaçık ortada...türkiye neden bu iktidar dönemine kadar enflasyon batağındaydı neden bir türlü toparlanamıyordu? şimdi bu iktidar neyi değiştirdi de bir anda enflasyon tek haneli rakamlara düştü...bunlar gerçekte hiç birşey yapmadılar...sadece dışarıdan akıtılan para enflasyonun düşmesini ve refahı getirdi...bunun karşılığında ülke borç batağına sürüklendi...şimdi faturanın ödenmesi zamanı gelmiştir..."ödeyin bakalım faturayı...ya kürtlere özerklik verirsiniz ya da ıraktakilerle birlerştirir ayrı bir devlet kurdururuz" diyorlar..."sıkıysa yapmayın bakalım... yoksa 250 milyar borcu ödeyin diye önünüze koyarız!"

iş bu kadar basit olsa diyorum bazen...ama bana sorarsanız başka şeylerde var...ılımlı islam, ergenekon (mccarthy davalarıyla birebir aynı bana sorarsanız), demokratik açılım, kürt televizyonu, incirlik...bu adamlar isimlerle uğraşmıyor, işlerini yapacak olanı tutuyor ve istediklerini yaptırıyorlar...sanki bütün bunlar büyük bir planın parçası gibi...adım adım plan gerçekleştiriliyor ve ilerliyor...(banu avar'la yeni dünya düzeni programını izleyin mutlaka orada pekçok şeyi aylar öncesinden anlatıldığını da göreceksiniz...)

şimdi açılımla türkleri "türk" oldukları için cezalandıracaklar...baksana ne mutlu türküm diyene demek sakıncalı oldu bu ülkede...ama "ne mutlu kürtüm diyene" demek serbest ve belki de moda olacak yakında...

kimse kimsenin ırkıyla uğraşmamalı! ama bu ülkeyi, bu milleti bir arada tutan temel kavramlarla da uğraşılmamalı...bu ülkeyi bir arada tutan bütün kavramlara bir saldırı var...milliyetine, laikliğine, millet hakimiyetine, devletçiliğine, ordusuna, bilim adamlarına, gazetecisine, aydınına, haber alma özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne...

bütün bir millete "ananı da al git" diyen biri tarafından yönetiliyor, bu ülke ve herkes (%49'u) bundan memnun...yahu, ben sana derdimi anlatmaya gelmişim, "anam ağlıyor, bittim" diyorum...sen bana ananı da al git mi diyorsun!? bu lafı diyen bir insanın bir gün o koltukta, o makam da durması bile bu millete yapılmış en büyük hakarettir! ben sana derdimi anlatmaya geleceğim ve sen bu ülkenin başbakanı, bana, "ananı da al git! (halk dilinde, s....r git!)" diyeceksin... sen orada benim derdimi dinlemek için varsın, efendi, başkalarının sözünü dinlemek için değil! ben yanlış olabilirim, hatalı olabilirim, provokasyon için oraya gelmiş de olabilirim...ama ben, milletim! sen benim için çalışmak zorundasın! benim derdimi dinlemek zorundasın! bana "s....r git" diyemezsin!

ama hala pişkin pişkin orada duruyor ve herkes bundan çok memnun...al capone benzetmesi yapmış geçen gün...bir dakika?... bu adam (A.Doğan) yasadışı işler yapıyorsa bulun yasadışı işlerini, ortaya çıkartın...ama bu adam muhalefet yapıyor kardeşim, sadece muhalefet... en büyük düşman aslında muhalefet yapan galiba...yoksa yolsuzlukmuş, ihaleleri peşkeş çekmekmiş, borçları ödemeyip futbol takımı almak-yönetmekmiş... bunlar serbest!

ergenekon davasındaki gerekçelerden biri "hükümeti devirmeye yönelik çalışma yapmak"tır... (nasıl?) eğer bu suçsa ilk başta baykalla bahçelinin içeriye alınması lazım... onlar da hükümeti devirmek istiyorlar... o zaman bu nasıl bir suç olabilir ki? adamlar darbe yapmayı düşünüyorlardı diyelim, ama belki yarın kafalarına dank edip vazgeçeceklerdi..."arkadaşlar, bu iş benim içime sinmiyor...bence darbeyi iptal edip dağılalım" diyeceklerdi... ner'den biliyorsun darbe yapacaklardı? "ama, yapacaklardı?" hani ner'de? darbe marbe olmadı!...

suç olan devletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atmaktır, suç olan toprakları satmaktır, suç olan devletin yönetim biçimini değiştirmek, millet hakimiyetini yok etmektir...

mayınları temizlemeleri karşılığında türkiyenin suriye sınırı 50 yıllığına israile verilecekmiş! Allahtan korkun be...neden bir kere israil? hani israil "tu kaka!"ydı? neden türk firmaları, kendi ordumuz bu işi yapamıyor da başka ülkeden birileri hem de toprak karşılığı yapıyor?

şimdi bana söyleyebilir misiniz kim bu ülkenin düşmanıdır, kim bu ülke için çalışmaktadır?

13 Ağustos 2009 Perşembe



"Hindistan'da dört kolu ve dört bacağı olan bir çocuk tanrı ilan edildi. Anne bebeği dünyaya getirmek için tam 5 gün uğraştı.

Dayanılmaz acılar çeken anne 5 gün sonunda dört kolu ve dört ayağı olan bebeği dünyaya getirdi. Yerel halk, mitolojideki tanrıları Ganesha'ya benzetilen bebeği tanrı ilan etti.

Doktorlar ise Risab adlı bebeğin anne karnında ikiz kardeşiyle yapışık dünyaya geldiğini, ikiz bebeğin kol ve bacakları olduğu ancak başının bulunmadığını belirtiyor. Bebek bu yılın ocak ayında dünyaya geldi. O zamandan beri bebeği görmek için köye binlerce insan akın ediyor."

13.08.2009 Hürriyet Gazetesi

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12264295.asp?gid=229


cehalet insanlara neler yaptırıyor...daha önce görmedikleri bilmedikleri bir özürden dolayı zavallı bir çocuğun tanrı olabileceği yanılgasına kapılmak için ne kadar düşük bir kültür ve zeka seviyesine sahip olmak gerekir acaba...bu devirde bu cehaletin hala var olması insanlık adına utanç verici...

7 Ağustos 2009 Cuma

yine ergenekon...

benim aklım almıyor...gizli kapaklı, yasa dışı işler çevireceksen bu işi fazla büyütmemen gerekir. yani mantık bunu gerektirir. ergenekon mübarek yakında 1 milyonuncu üyeyi bulacak. ne bitmez dalgaymış be...önüne geleni "abi, darbeye dördüncü lazım" diye kandırmışlar...ya da birileri bizi kandırıyor...önüne gelene darbeci diye küfrediliyor...biz 80lerde büyüdüğümüzden darbecilik bizde öyle kötü anlama gelmezdi...normaldi bi yerde...yani memleket o halge gelmişti ki darbeciler başa gelmişti...darbeciler darbeyi yaparsa iyidirler zaten...darbeyi berbat ederlerse o zaman ayvayı yerler...ama bu ergenekonda öyle bir durum ki...arkadaş, darbe yok piyasada...ama binlerce darbeci var..."sus! gir içeri! darbe yapacaktın di mi, lan? Şerefsiz!" deyip milleti içeri attılar...benim aklım almıyor...

11 Haziran 2009 Perşembe

widget...

bu widget olayına bayıldım...hele benim kedim fıstıkla neredeyse tamamen aynı olması ayrı bir güzel...kulaklarına dokunduğunuzda miyavlıyor, göğsünü tıklayınca mırlıyor, patilerine gelince yakalamaya çalışıyor...süper...yüklemesi de kolay, alttaki linkten bir iki tıkla hepsini hallediyorsunuz...tavsiye olunur...

bu arada ben kediciyim...ve kediler hakkında aslında konuşulacak çok şey var...ama kedili hayatı en güzel anlatan isimlerden biri penguen dergisinden semra can bence...bayılıyorum onun karikatürlerine...mutlaka takip edin...neredeyse her karesinde aynı benim kedim gibi diyorum...ve çok sevimli çizgiler...müthiş...

işte bir kaç örnek...



15 Nisan 2009 Çarşamba

Ergenekon dalgası...

Ergenekon iyice dalgasını geçmeye başladı...En başından beri ipe sapa gelmez iddialar yumağı olduğunu düşünmüştüm zaten...Ama bu son dalga iyice çığrından çıktı...

Seçilen insanlara bakın...Hepsi AKP karşıtı, çağdaş yaşamı destekleyen, ileri görüşlü, demokratik insanlar...Neden bütün aramalar, suçlamalar bu insanlara yönelik? Sadece AKP karşıtları mı terör örgütü kurmuş? Bana anlamsız geliyor bütün iddialar...

Üstelik hiç bir delil yok ortalıkta...Bir iki tane silah ve el bombası buldular, sağda solda...Gidin bakın bütün eski askerlerde bu malzemeleri bulursunuz...Her yer ruhsatsız silah kaynıyor, her gün birileri ruhsatsız silahlara bir olaya karışıyor...Bunları temin etmek için terör örgütü kurmaya gerek yok...

Binlerce sayfalık iddianameye bakıyorsun, ipe sapa gelir hiçbir şey yok...Sadece birilerinin başkaları için söylediği sözler...Tuncay Güney 1 numaralı istihbarat kaynağı...Bu adam sadece bir provakatör oysa ki...İşi gücü sağa sola laf atmak, ortalığı karıştırmak... Bu yaşta, hiçbir özelliği olmayan bir adam bu kadar şeyi nasıl bilebilir...Kurmalı oyuncak gibi, ezberlenmiş lafları, uydurma iddiaları anlatıyor...Kim saatlerce ifade verebilir bu kadar çok konu hakkında? Üstelik, önce ulusalcı, sonra dinci, sonra da yahudi haham olan (ya da olduğunu iddia eden) birine nasıl güvenilebilir? Bu adamın sözleri nasıl ciddiye alınabilir? Ama bakıyorsunuz bütün terör örgütü onun anlattığı gibi... Bütün herşeyi biliyor adam, müneccim midir nedir?

Sonra yapılan soruşturmaya bakıyorsunuz, ortada tek bir delil yok...Herşey laftan ibaret...Lafla olsaydı bu işler, Türkiye'de bir tek kahvehane açık kalmazdı...Bütün hepsi hapishane olurdu o zaman...

Bu tamamen bir sindirme politikasıdır. Göz boyama ve korkutma politikasıdır...Bana karşı olursanız, gelir evinizi didik didik arar, bir kulbunu uydurur, sizi içeri tıkarım demektir. Modern Türk insanına, ilerici, düşünen Türk kimliğine bir saldırıdır. Bu saldırıdan korunmanın tek yolu onlar gibi olmaktır...Çünkü sindirilen bastırılan hapse atılan insanların tek suçu bunlara karşı çıkmaktır. Çağdaş, modern, ilerici, solcu olmaktır.

Utanç verici bir durum...Türkiye bu soruşturmayla, delil olmadan suçlu bulup sonradan delil uydurarak, uydurma iddialarla suçlu ve terör örgütü yaratılarak nereye gidecektir? Durum çok vahim görünüyor...ve korkuyorum böyle giderse daha da kötü olacaktır...

22 Mart 2009 Pazar

Paul Potts, Pavarotti ve Nessun Dorma...

Paul sings Nessun Dorma high quality video/sound widescreen 16:9 (First Audition)

http://www.youtube.com/watch?v=1k08yxu57NA

bunu izlerken ağladim ya...o kadar cok izlenmiş ki youtube bile dirkt bağlantı vermiyor...sadece link koyabiliyorsunuz...ben kaybetmemek için buraya not ettim işte...evet pavarottiden böyle bir performans beklediğiniz için bu kadar etkili değil ama bu paul potts'dan dinlemek çok farklı bir hava veriyor....

aşağıdaki linkde final günü performansını izleyebilirsiniz...birinciliği hak ediyor gerçekten...



bu da pavarottinin 1998 yılındaki nessun dorma yorumu...bu benim de her zaman çok beğendiğim bir şarkı...tabii bu konularda pek bilgili değiliz ama yine de öğrenmek lazım...

20 Mart 2009 Cuma

müslüman olan avustralyalı genç...

1.Bölüm



2.Bölüm


çok eğlenceli...ve aslında içerisinde bizler için de çok fazla dersler var...belki bazılarının hoşuna gitmez ama benim çok hoşuma gitti...ve sizlerle paylaşmak istedim...türkiye'de müslüman olmak çok kolay, sıkıysa gidin %99'u hrıstiyan olan bir toplulukta müslüman olmayı deneyin...ya da kendinizi bir an o insanın yerine koyun: bir gün acayip bir adam size gelip "dinini değiştir koçum, kurtuluş bu kitapta" dese siz ne dersiniz?...o yüzden bu tip kazanımlar, böylesi temelden değişiklikler çok büyük olaylardır...muhtemelen bu çocukta dini bir inanç yokmuş...ama az ya da çok var olan bir inanç sisteminin yerine yenisini getirmek...işte bu her babayiğidin harcı değil...tecrübeyle sabittir...

daha uzun bir video...

27 Şubat 2009 Cuma

Galatasaray - Bordeux 4-3



Süper maç, süper goller...ben izleyememiştim ama youtube'den golleri buldum...siz de aramayın diye ekliyorum...her zaman lazım...

19 Şubat 2009 Perşembe

KAĞITTAN GEMİLER YAPMAK...


Hayallerim var benim,
Küçük, kağıttan gemilerim.
Derin sularda, yüksek dalgalara karşı
Hala yüzdürebildiğim...


eğer iş-güç olmasaydı ya da daha çok internetle alakalı bir işle meşgul olsaydım belki bu kadar zor olmazdı ama hergün vakit bulup da buraya bir iki satır birşey yazmak ne kadar zormuş, meğer... her zaman mümkün olmuyor işte, ne yapalım...

ne zamandır yapmak istediğim bir şeyi yazacağım buraya: en sevdiğim şiirimi yazmak...ve daha sonra belki tüm şiirlerimin linkini de koyarım... bakarsınız birilerinin ilgisini çeker...

hepsi zaman meselesi...daha yapılacak çok şey var. ama hayat meşgalesi insanın her istediğini yapmasına izin vermiyor. yine de o hayalleri, o küçük kağıttan gemileri batırmadan bir yerlere ulaştırmak ya da en azından bir yerlere ulaştırmaya çabalamak bile yeterince güzel...

11 Şubat 2009 Çarşamba

bedava müzik, film, vs...

evet bu konu biraz derin ve biraz çetrefilli...aslında söylenebilecek çok şey var...internetin yaygınlaşması ve "paylaşmanın" satın almaktan daha kolay hale gelmesi gibi...sektör devlerinin kazandığı deli paraların bir anda buharlaşması gibi...evet şu an pekçok paylaşım yasal değil ama internet kullanıcılarının belki de %90'ı bu yasal olmayan içeriği bir şekilde kullanıyor...ehh, ben de biraz vakit harcıyorum bu sitelerde tabii...siz de bir bakın isterseniz...yandaki listede benim en sevdiğim sitelere ait linkleri bulabilirsiniz...

10 Şubat 2009 Salı

merhaba...

ne zamandır oluşturmayı istediğim blog için sonunda vakit ve fırsat bulabildim...

başlıktan da anlaşılabileceği gibi burada sizlerle benim için önem taşıyan şeyleri paylaşacağım... bazen de beni rahatsız eden-huzursuz eden fikirleri-olayları ele alacağım...

o yüzden bu site sizinle ilgili olmaktan çok benimle ilgili olacak...yani size hizmet etmekten çok bana hizmet edecek...

umarım sizin de ilginizi çeken bazı konulara değinebilirim ve beraber bazı şeyleri paylaşabiliriz...

görüşmek dileğiyle...