30 Mart 2011 Çarşamba

liboşlar yine yumurtladı...

hadi ulu engin'in yazısı...

yazının başında “ERGENEKON” tabii ki vardır! Bundan şüphe duymak dahi abesle iştigal eder! diye yazmış sayın liboş... en başından beri "ergenekon yoktur, kumpastır" diyenlerse ergenekonun uşaklarıdır, gibisinden devam ediyor...

yazının ilerisinde ilginç bir şekilde "aydınlanma - erme" mertebesine yaklaştığını gösterir açıklamalarını ve artık uyanmaya başlayan bazı kesimlerin görüşlerini dile getiriyor...

ancak bizim bunları en başından beri söylememizin nedeni de bugün onların yeni yeni görmeye başladıkları tutarsızlıklar, komplolar, kumpaslar, haksızlıklardır...

şimdi yazısının en başındaki tutarsızlığına gelelim sayın hadi uluengin'in..."ergenkon tabii ki vardır" diye baştan ön yargıyla başlamakla "ergenekon yoktur, bunlar kumpastır" demek arasında hiç bir fark yoktur...terk fark iki ucu boklu değneğin iki ucunun işaret ediliyor olmasıdır... sonuç olarak, ikisi de aynı boktur...

doğru olan ise, insanlara haksızlık etmeden, adamına göre suç icat ederek değil delile göre suçluyu göstererek suçu işleyeni cezalandırarak davaları yürütmektir...suçu ve cezası belli olmadan insanları cezalandırmak yerine, en kısa zamanda delilleri tespit edip, suçu ve delilleri yargılayıp suçluları cezalandırmaktır...

bir grup için ortaya öyle iddialar atılıyor ki, öyle bir iddianame hazırlanıp öyle bir yargılama yapılıyor ki davanın sonuçlanması 1000 yıl sürecek neredeyse...siz böyle bir davadan nasıl adalet beklersiniz ki...üstelik insanlara ne ile suçlandıkları bile söylenmeden ceza evlerinde hücre cezası veriliyor...yargılanıp ceza almış bebek katilinden bile daha vahim şartlarda dava süreci geçiriyorlar...deliller gizlenip savunma hakları ellerinden alınıyor...daha yazacak olsak onlarca örnek var...

neyse kısa keselim...sonra aynı savcı, aynı davaya, sen onunla konuştun, sen ona böyle dedin, sein rehberinde öbürünün telefonu var, sana talimat verdiler, sen onu taciz ettin, ona kumpas kurdun, davayı itibarsızlaştırmaya çalışıyorsun diye habire yeni iddialar, yeni failleri davaya ekliyor...

sonuçta dava iyice anlaşılmaz, iyice sonuçsuz, iyice tutarsız bir hal alıyor...ondan sonra birileri de bizim bu davanın türk demokrasisi için büyük bir şans olduğuna inanmamızı bekliyorlar...

dava gerçekten türk demokrasisi için büyük bir şans olabilir ama zekariya öz'ün akp iktidarına ve cemaate yaranmak amacıyla bütün muhalif sesleri aynı torbaya doldurup çöpe atma yaklaşımı sürdükçe bu davaya en büyük darbeyi sayın savcının kendisi vurmuş olur...

eğer dava gerçekten demokrasi adına sürdürülüyorsa mevcut deliller ve mevcut sanıklar ile karar verilmeli ve öyle ya da böyle bir sonuca ulaştırılmalıdır... yoksa bu yaklaşımla eli kalem tutmayı bilmeyen küçük çocukların yaptığı karalamalar gibi sonunda kağıdı yırtar parçalar... ortada ne ne kalem, ne kağıt ne de karalama kalır...

en makul çözüm bu davayı yürütme kabiliyeti olmadığı en başından belli olan, belirli bir görüşün tetikçisi gibi davranarak davayı içinden çıkılamaz konuma getiren zekeriya öz'ün davadan alınarak aklı başında bir savcının işi yoluna koyması gerekir...

bu ülkede bu boyutta davaları idare edebilecek, adam gibi, tonla savcı var...kimsenin endişesi olmasın, onlar zekeriya özden daha fazla cumhuriyet savcısıdır...

NOT: sabah bunları yazarken aşağıdaki haberi görmemiştim...şimdi saat 16:35 ve aşağıdaki haberi okuyorum...ancak bu iyi bir haber mi kötü bir haber mi bilemiyorum...yerine umarım doğru ve dürüst, hiç kimsenin ne cemaatin-ne ordunun, ne akp'nin ne chp'nin adamı olmayan bir yürekli savcı gelir de adalet yerini bulur...

savcı öz'ün terfi(!) haberi... bence türkiye'nin başına gelen iki büyük felaketten biri sayın zekeriya öz'dür...

Hiç yorum yok: