31 Mart 2011 Perşembe

aman arkdaşlar dikkatli olun, dokunan yanar!

sonunda ahmet şık'ın kitabı "imamın ordusu" dokunan yanar başlığı ile internete düştü...

ilgili haberlere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz...

dikkatli olun dokunmadan okumaya çalışın...

http://www.gazeteciler.com/gundem/dokunan-yanar-peki-ya-indiren-32715h.html

http://www.scribd.com/search?query=dokunan-yanar

http://www.odatv.com/n.php?n=iste-imamin-ordusu-kitabi-3103111200

http://isohunt.com/torrents/?ihq=dokunan+yanar

Hava kurşun gibi ağır!Bağır, bağır, bağır, bağırıyorum.
Koşun, kurşun eritmeğe çağırıyorum…
O diyor ki bana:
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana…
Deeeert çok, hemdert yok
Yüreklerin kulakları sağır…
Hava kurşun gibi ağır…
Ben diyorum ki ona:
- Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam,
sen yanmasan,
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
NAZIM HİKMET

30 Mart 2011 Çarşamba

liboşlar yine yumurtladı...

hadi ulu engin'in yazısı...

yazının başında “ERGENEKON” tabii ki vardır! Bundan şüphe duymak dahi abesle iştigal eder! diye yazmış sayın liboş... en başından beri "ergenekon yoktur, kumpastır" diyenlerse ergenekonun uşaklarıdır, gibisinden devam ediyor...

yazının ilerisinde ilginç bir şekilde "aydınlanma - erme" mertebesine yaklaştığını gösterir açıklamalarını ve artık uyanmaya başlayan bazı kesimlerin görüşlerini dile getiriyor...

ancak bizim bunları en başından beri söylememizin nedeni de bugün onların yeni yeni görmeye başladıkları tutarsızlıklar, komplolar, kumpaslar, haksızlıklardır...

şimdi yazısının en başındaki tutarsızlığına gelelim sayın hadi uluengin'in..."ergenkon tabii ki vardır" diye baştan ön yargıyla başlamakla "ergenekon yoktur, bunlar kumpastır" demek arasında hiç bir fark yoktur...terk fark iki ucu boklu değneğin iki ucunun işaret ediliyor olmasıdır... sonuç olarak, ikisi de aynı boktur...

doğru olan ise, insanlara haksızlık etmeden, adamına göre suç icat ederek değil delile göre suçluyu göstererek suçu işleyeni cezalandırarak davaları yürütmektir...suçu ve cezası belli olmadan insanları cezalandırmak yerine, en kısa zamanda delilleri tespit edip, suçu ve delilleri yargılayıp suçluları cezalandırmaktır...

bir grup için ortaya öyle iddialar atılıyor ki, öyle bir iddianame hazırlanıp öyle bir yargılama yapılıyor ki davanın sonuçlanması 1000 yıl sürecek neredeyse...siz böyle bir davadan nasıl adalet beklersiniz ki...üstelik insanlara ne ile suçlandıkları bile söylenmeden ceza evlerinde hücre cezası veriliyor...yargılanıp ceza almış bebek katilinden bile daha vahim şartlarda dava süreci geçiriyorlar...deliller gizlenip savunma hakları ellerinden alınıyor...daha yazacak olsak onlarca örnek var...

neyse kısa keselim...sonra aynı savcı, aynı davaya, sen onunla konuştun, sen ona böyle dedin, sein rehberinde öbürünün telefonu var, sana talimat verdiler, sen onu taciz ettin, ona kumpas kurdun, davayı itibarsızlaştırmaya çalışıyorsun diye habire yeni iddialar, yeni failleri davaya ekliyor...

sonuçta dava iyice anlaşılmaz, iyice sonuçsuz, iyice tutarsız bir hal alıyor...ondan sonra birileri de bizim bu davanın türk demokrasisi için büyük bir şans olduğuna inanmamızı bekliyorlar...

dava gerçekten türk demokrasisi için büyük bir şans olabilir ama zekariya öz'ün akp iktidarına ve cemaate yaranmak amacıyla bütün muhalif sesleri aynı torbaya doldurup çöpe atma yaklaşımı sürdükçe bu davaya en büyük darbeyi sayın savcının kendisi vurmuş olur...

eğer dava gerçekten demokrasi adına sürdürülüyorsa mevcut deliller ve mevcut sanıklar ile karar verilmeli ve öyle ya da böyle bir sonuca ulaştırılmalıdır... yoksa bu yaklaşımla eli kalem tutmayı bilmeyen küçük çocukların yaptığı karalamalar gibi sonunda kağıdı yırtar parçalar... ortada ne ne kalem, ne kağıt ne de karalama kalır...

en makul çözüm bu davayı yürütme kabiliyeti olmadığı en başından belli olan, belirli bir görüşün tetikçisi gibi davranarak davayı içinden çıkılamaz konuma getiren zekeriya öz'ün davadan alınarak aklı başında bir savcının işi yoluna koyması gerekir...

bu ülkede bu boyutta davaları idare edebilecek, adam gibi, tonla savcı var...kimsenin endişesi olmasın, onlar zekeriya özden daha fazla cumhuriyet savcısıdır...

NOT: sabah bunları yazarken aşağıdaki haberi görmemiştim...şimdi saat 16:35 ve aşağıdaki haberi okuyorum...ancak bu iyi bir haber mi kötü bir haber mi bilemiyorum...yerine umarım doğru ve dürüst, hiç kimsenin ne cemaatin-ne ordunun, ne akp'nin ne chp'nin adamı olmayan bir yürekli savcı gelir de adalet yerini bulur...

savcı öz'ün terfi(!) haberi... bence türkiye'nin başına gelen iki büyük felaketten biri sayın zekeriya öz'dür...

25 Mart 2011 Cuma

ahmet şık - imamın ordusu

herkes ahmet şık - imamın ordusu ile reklam yapma yarışına girmiş...

ama ortalıkta hiç bir gerçek kopya yok...

torrentleri indirmek çok kolay, ama bir tane bile "seeder" yok :(

birileri bulur da internette yayarsa süper olur...

bu arama sırasında benim en hoşuma giden bu link oldu...yani gerçeğe en benzer olanı... ne yazık ki link çalışmıyor:(

http://rapidshare.com/files/454163210/001_ae_mamae_n_Ordusu__taslak_.docx

aşağıdaki adresten alıntıladım...

http://www.alkoliktavir.com/alkolik-tavirdan-yayincilik-basarisi-imamin-ordusu-kitabini-yayinliyoruz/

orjinal katkıları için alkolik tavır'a teşekkürler...

bu arada imamın ordusu ile ilgili ilginç bir haber de zaytung'da verilmiş... onun da linki şöyle...

http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=89693

olur mu olur...gerçeğe yakın bir haber...

sanırım imamın ordusu için asıl linkler şu aşağıda vereceğim linkler... 11 nisan'a kadar bekleyip göreceğiz bakalım, gerçek mi, oyalama taktiği mi...

http://imaminordusu.com/
http://www.facebook.com/imaminordusu
http://twitter.com/imaminordusu_

bu arada facebooktaki şu etkinlikten de haberiniz olsun...demokrasiye, adalete, hak ve hukuka inanan herkesin bu kampanyaya destek olması gerekli...sessiz kalmamak lazım...

http://www.facebook.com/event.php?eid=199006836786739


şimdiden 36bin kişiye ulaşmışlar (dün akşam 18bindeydi) ...100binlerin, milyonların olması gerekir...

ve son olarak mehmet y.yılmaz'ın imamın ordusu ile ilgili "İmamın Ordusu İmamın Karısı ve imambayıldı!" başlıklı bugünkü yazısı çok iyi...bir göz atmak isterseniz linki aşağıda veriyorum...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17375273.asp?yazarid=148&gid=61

24 Mart 2011 Perşembe

hala gazeticilik faaliyeti değil diyorlar...

ahmet şık ile ilgili haber...

bu insanların, gazetecilik yaptıkları ya da kitap yazdıkları için değil; başka (biz hala bilmiyoruz) sebeplerle tutuklandıklarını söyleyenlere inanıyor musunuz? ben en başından beri inanmıyordum da, siz hala inanıyor musunuz, sayın demokrasi aşıkları, onu merak ediyorum! kitapların yakıldığı dönemler bitti sanıyorduk... artık kitaplar daha basılmadan, yazarlarıyla beraber yakılıyor... ne zaman uyanacaksınız, çok merak ediyorum...

türkiye demokrasi açısından, hukuk açısından çok karanlık günler yaşıyor...

hukuk katlediliyor, savcılık eliyle bu insanlar ile ilgili yalan yanlış bilgiler gazetelere, yandaş medyaya servis edilip karalama ve iftira kampanyalarıyla halkın gözünde suçlu durumuna getiriliyorlar...mahkemede savunma hakları ellerinden alınıyor, deliller saklanıyor...suçu kanıtlanmamış insanlar zor şartlar altında hakındaki iddiaları bilmeden hücre cezasına çarptırılıyor...

ve bütün bunlar ileri demokrasi anlamına geliyor...

şimdi de yeni anayasa diye bir saçmalığı sürdüler bakalım ortaya...ilk söyledikleri "bölünmek önemli değil, önemli olan halkın refahı" oldu... bölün bölün de nereye kadar kardeşim...size bu ülkeyi bölme hakkını kim verdi...sen bu ülkeyi kimden aldın ki bölme hakkını elde edebiliyorsun... manipüle edilmiş, kandırılmış ve hatta hile karıştırılmış bir seçimle %90 bölünme isteyen bir nasıl bir refah getirebilirsin...

bölünerek büyüme nerede görülmüş? birlik olarak, el birliği ile, yanyana, kardeş kardeş ilerlemek büyümek varken, bölerek "al bu senin, bu benim, kimse kimsenin toprağına karışmayacak" diyerek büyünebileceğini mi sanıyorsun...

demokrasi, özgürlük, yerel yönetimler...bunlar amerikanın uydurması...kendileri neden ayrılmıyorlar o zaman? madem bölündükçe özgürleşiliyor...

birleştikçe, paylaştıkça büyür topluluklar...bunu neden anlamak istemiyorsunuz?

15 Mart 2011 Salı

ne adammış be!

işte hanefi avcı haberi...

maaşallah, hanefi avcı'nın da 10 parmağında 10 marifet...

hem devrimci, her ergenekoncu, hem işkenceci, hem emniyetçi, hem cemaatçi...boş zamanlarında kitap yazıyor...evli, torun torba sahibi(dir herhalde)...

40 tilkiyi, kırkınında kuyruklarını birbirine dokundurmadan dolaştırmak büyük yetenek ister...

harcanmış adam, yazık! keşke kendisine meslek olarak cambazlık falan seçseymiş...

en azından şimdi hapiste olmazdı...

bu işin aslını bilenler biliyor da halka bunu nasıl anlatacağız mesele orada...yandaş medya her minareye bir kılıf uydurup öyle yayın yapıyor...halkın ne yazık ki önemli bir kesimi de ağzı açık izliyor olanları...

8 Mart 2011 Salı

NAZLI ILICAK OLAYI...

Soner Yalcın'ın notları arasında Nazlı Ilıcak ve Güneri Civaoğlu arasında ilişki olduğuna dair bir not çıkmış, Süper Savcı Zekeriya Öz Nazlı Hanım'ı çağırıp davacı olup olmayacağını sormuş...

Allah akıl fikir versin!

Ben Nazlı hanımın yerinde olsam savcıyı dava ederim...Soner Yalçın bu iddiayı haber mi yapmış? Nazlı hanımı tehdit mi etmiş?

Böyle birşeyden kimsenin haberi yok...Ortalıkta bir haber, bir iddia yok...Nazlı hanım Soner Yalçın'dan şikayetçi olacakmış!

Savcıyı şikayet et sen, savcıyı! Savcı bütün gazetelere anlatmasa kimsenin böyle bir şeyden haberi olmayacak!

Gazeteciler için bir laf kullanmıştı iddianamesinde; gazetecilik dışı faaliyetler diye...Sayın savcı da savcılık dışı faaliyetler göstermeye başladı! Gazetecilerin notları arasından istedikleri seçip gazetelere manşet atıyor!

El insaf artık! Nazlı hanıma karşı atılan bu iftirada kabahat kimindir? Velev ki Soner Yalçın'ın notları arasında bulunsun ve gerçekten kendisi yazmış olsun; bu notu yazan mı kabahatlidir, yoksa bu notu medyaya veren mi?

28 Şubat 2011 Pazartesi

SEKİZ YILDA AKP İKTİDARI NEYİ BAŞARDI?

Sekiz yılda AKP iktidarı pek çok şey başarmış olarak addedilebilir. Yollar, fıskiyeli kavşaklar, üst geçitler yaptılar, tesisler açtılar… Doğrudur. Ama bugün fark ettiğim bir şey bence en başarılı oldukları konu.

Bugün Engin Ardıç’ın bir yazısını okudum. Pek takip ettiğim bir yazar değildir, kendisi. Yazdıklarının da konuyla alakası yok zaten. Facebook’da bir arkadaşım işaretlemiş, öyle haberim oldu. Engin bey yine her zaman ki gibi “döktürmüş” yorumculardan birinin tabiriyle. Beni Engin bey’in söyledikleri değil altında yazan yorumlar düşündürdü.

Benim midemi bulandıran bu yazı için az denemeyecek sayıda insan methiyeler düzmüştü. “Helal olsun be! Ne güzel giydirmişsin darbecilere! Gitsinler Ata’larına şikâyet etsinler!” demişler. Neredeyse “Cehennemin dibine kadar yolları var.”diyecekler, asker eşleri için… Tabii yazının altında methiyeler haricinde hiç bir olumsuz yorum olmaması düşündürücü! Genelde böyle yazıların altında küfrün bini bir para olur.

İşte AKP hükümetinin başardığı şey bu. En başarılı oldukları şey. Artık Türkiye’de iki halk var.

Aynı olaya bakıyor ve biri AK derken diğeri KARA diyor. Belki uzun zamandır söyleniyor, herkes farkında ama ilk kez bu kadar çarpıcı şekilde benim kafama dank etti. Belki o yazıyı beğenenlerden biri bir zamanlar benim arkadaşım olduğu için, belki midemi bulandıran bir yazıya bu kadar övgü yağdırıldığı için...

Bu insanlar benimle aynı yazıyı okuyor ve benim AK dediğime KARA diyorlar!

“Bakıyorum ve görüyorum. Herşey ortada. Bu AK!” Onlar da aynısını söylüyorlar. “Bunu nasıl görmüyorsunuz. Bu KARA!”

Ergenekon davası başladığından böyle değil mi? Birileri “demokrasi gelecek” diyor diğerleri “demokrasi gidiyor” diyor… Birileri “Yargı elden gidiyor” diyor diğerleri “yargı şimdi bağımsız oldu” diyor… Gazeteciler içeri atılırken birileri “adalet yerini buldu” diyorlar diğerleri “bu faşizmdir” diyor…

İşte bunu başardı AKP iktidarı, sekiz yılda. Bu ülkeyi tam orta yerinden ikiye bölmeyi başardı.

Yıllardır kimsenin başaramadığını bu hükümet başardı. Hem de karşısında duranların söyledikleri ile aynı şeyleri söyleyerek. Demokrasi istiyoruz diyenleri hapse atıp alın işte demokrasi diyerek… Adalet istiyoruz diyenlere delil üretip al sana adalet diyerek… Hakkımızı savunamıyoruz, bu nasıl yargı diyenlere manşetlerde, televizyonlarda terörist diyerek...

Teröristlere sayın diyenler, sınır kapılarında teröristleri salıverip davul zurna çaldıranlar; teröristlerle savaşanlara, binlerce hayat kurtarmış bilim adamlarına, fikir üreten, doğruları anlatan gazetecilere terörist diyorlar! Birileri de bunları alkışlayıp özgürlük geliyor, demokrasi geliyor, vesayet gidiyor diye tempo tutuyor.

Oysa ülke elden gidiyor…

Artık iktidardakilerin bir şey söylemesine yapmasına da gerek yok. Bir sanatçı televizyonda bir söz söylüyor; ertesi gün medyanın yarısı yerden yere vuruyor, sosyal medya çalkalanıyor; küfürler, tehditler… Halkın yarısı da onun ne kadar doğru konuştuğunu düşünüyor, söylüyor. Ama medyanın diğer yarısında sadece bir iki ses çıkıyor. Çünkü onlar artık söylenmesi gerekeni rahatlıkla söyleyemiyor…

Bugün başbakanın Kılıçdaroğlu için söyledikleri bana benzer çağrışımlar yaptı. Ergenekon için yer göstermiş başbakan; “Git Danıştay saldırısına, 1 Mayıs katliamına, Dersim’e bak görürsün.” demiş. “Dersimdeki akrabalarına sor, anlatsınlar…”Uç yıldır yargı devam ediyor, sanıklar ne ile suçlandıklarını bilmiyor, beş bin sayfalık iddianameyi sayfa sırasına koymaya çalışırlarken başbakan Ergenekon’un tarihini tüm halka anlatıyor televizyonlarda. Neredeyse “Kuruluşu 1923. İlk temelleri 1919’da Samsun’da atıldı. Ana hatları İnönü’de, Sakarya’da oluşturuldu.” diyecek.

Dersim lafı çıktığından beri başbakanın ağzından düşmüyor bu sözler. 70 – 80 sene önce olmuş olayların sorumlusunun CHP olduğunu, İsmet İnönü olduğunu, Atatürk olduğunu söylemek istiyor, aklınca. Bir yandan da mutlaka Kılıçdaroğlu’nun soyuna dokunduracak. Ondandır, “akrabalarına sor” diyor.

Dersim’in bir muhatabı varsa o da sensin sayın başbakan. Kemal Kılıçdaroğlu mu Dersim’de harekât kararı verdi? Bugünkü CHP’lilerin %90’ı o tarihte daha doğmamıştır bile. Yürekliysen çıkar dersin: “Şu tarihte Dersim’de yapılanlardan Türkiye Cumhuriyeti devleti adına özür diliyorum.” Sen devletin en yetkili adamısın. “Bundan sonra şöyle tazminat vereceğiz, böyle haklarını iade edeceğiz.”. Eğer Dersim’de olanlarla bu kadar ilgiliysen sorumluluğu devlet adına üzerine alırsın ve konuyu kapatırsın. O tarihte Dersim’de olanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihidir, CHP’nin değil. Kılıçdaroğlu’ndan çok senin sorumluluğun var.

“Başbakan olarak benim bir sorumluluğum yok. Tüm kabahat CHP’lilerin. Ben ne o zamanın hükümetini ne de cumhurbaşkanını tanırım” diyorsan o zaman çıkıp diyeceksin ki: “Biz artık rejimi değiştiriyoruz. Türkiye Cumhuriyeti ile bağlarımızı koparttık. Biz “Ilımlı Türk İslam Cumhuriyeti”ni kuracağız. Dersim katliamını, devletin borçlarını ve Silivri’yi CHP’yle MHP’ye bırakıyoruz”. Tüm Türkiye bilsin aslında ne demek istediğini.

Türkiye artık yazılı metinde farklı, kendi aklından konuştuğunda farklı kişiliklere bürünen çift kişilikli başbakana sahip olduğu gibi aynı olaya bakıp “bravo, çok güzel oldu!” ya da “yuh, mahvettiniz ülkeyi be!” diyen çift kişilikli bir halka da sahip oldu, sayenizde.

Ne sağ-sol, ne laik-dinci, ne zengin-yoksul, ne türk-kürt ayrımı halkı bu noktaya getirebilmişti.

İşte bunu başardı bu hükümet! Halkı bölünme noktasına getirdi…

En başından beri yapmak istedikleri buydu, herhalde.

Başardılar.